Sahi nasıl iletişiyoruz birbirimizle?
SOLAR PLEKSUS
Kadim zamanlarda Çinliler’in ikinci beynimiz dediği bölge, sinir uçları bakımından hayli zengin olduğu için böyle anılıyor; Solar Pleksus veyahut karın boşluğumuz.Buradaki iletişimin nisbeten basit bir dili var, “hıhı” (olumlamak) veya “ıhhh” (olumsuz anlamda) şeklinde verir mesajını. Günlük hayatta , basit şeylerde kullanırız, Türkçe meali “Canım çekiyor-çekmiyor”dur ki canımızın bir hayli hakkı vardır esasında ;)
-Kahve içer misin?
- Ihh, sanki çay alsam daha iyi.
Aslında baktığımızda, taa ilk karşılaşmada bir insana direkt çekilip itildiğimizi bile görebiliriz. Bu bölge net verir sinyalini. Tabi fark edebilene. Hatta daha karmaşık konularda dahi dinleyebiliriz bilgeliğini; meselâ, geçenlerde bir proje geldi bana, kararsız kaldım, hiç canım yapmak istemiyor, lâkin para getirebilecek gibi. Kendimi karar aşamasında, nasıl olsa bu hizmeti bana sunabilecek birsürü arkadaşım var diyerekten bir koçluk seansında buldum.
İçe bakış, dışa bakış, bir sürü şapka tak çıkar derken efendim, sonuçta döndük dolaştık geldik kürkçü dükkânına. Taa en baştan bildiğim şeye. Yapmayı tercih etmediğim tasdiklenmiş oldu nihayetinde.
ZİHİN
Madem çoğunlukla bu bölgedeyiz, iletişimimizin sıklıkla buradan olacağı aşikâr. Belli başlı üç aşaması var;1- İletmek
2- Algı
3- Dinlemek
Bunların hepsi başlı başına bir kitap konusu, yazılarımda Söz Dünyası’na ara ara değiniyor olsam da, yeter mi elbette yetmez. Paylaşmaya devam edeceğim, sadece şimdilik 'dinlemek'ten azıcık dem vurmak isterim.
Dinlemeyi beceremiyoruz; çünkü sıranın bize gelmesini bekliyoruz, çünkü yerimiz ve yenimiz dar; çünkü kafamız meşgûl ve fazlasıyla dolu. Oysa dinlemenin aşamaları var, sözcüklerden gayrı, duyguları bile dinleyebilir, hatta 'söylenmeyenleri' dahi duyabiliriz. Azıcık kulak verirsek, yani sessizliğe fırsat tanırsak.
Dinlemek bir mucize, bir insanı, bu şekilde, sıfır noktasından dinleyebilsek, konuşan-dinleyen ayrımı bile zahirî oluyor (birkaç kez deneyimlemek nasip oldu). Karşıdakine hakîkî biçimde dokunmakla kalmayıp onu potansiyeline dönüştürebiliyoruz bile.
KALP
Dünyanın her yerinde böyle, kelime dağarcığı hızla küçülüyor, özellikle duygular anlamında. Nasılsın? Cevap; “İyi-kötü”. Oysa yüzlerce kelime var, lâyıkıyla ver o duyguyu, ifade et, tutunma, yaşa geç. Yok biz Türkler içimize atarız, sonra konserlerde bir o yana bir bu yana döner döner ağlarız.Kafama değil kalbime koydum ;) , duygu listesi bile yapmışlığım var zamanında. Nasılsınız? Bendeniz tasasızım, anlayışlı, şen şakrak, anda ve akışta, ezcümle harika, müşfik, müteşekkir ve minnettar, şahane, hoşgörülü ve dingin, hayli eğlenceli, keyifli ve güvenli...Bilmem anlatabildim mi?
EMOJİİİİİ
Şimdi üstelik zaman da kısıtlı, modern ihtiyacın yansıması çıktı bir emoji salgını. Resmen salgın. İngilizler “Neredesin?” sorusuna bile cevaben “Waterloo” diyeceklerine su ve klozet ikonlarını kullanıyorlarmış.Halihazırda emoji alfabesi 1281 karakterden oluşuyor. 90’lı yılların sonunda Japonya’dan yayılır bizlere, “e” resim, “moji” harf anlamına gelir dillerinde. Apple sağolsun, bir sürümünde buna yer verince, yayılır iyice. Gülme ve tebessümü bile ayırt edebiliyoruz sayelerinde, “United Colors of Benetton” misali 6 farklı ten rengi bile eklendi.
Tüm dünyada yılın en çok kullanılan emojisi ‘gülmekten gözlerinden yaşlar gelen’ olmuş. Hatta Oxford sözlükleri yılın kelimesi olarak bu ikonu seçmiş. Tüm gezegenimiz bu haldeydi de biz mi bilemedik, diye düşünmeden edemiyor insan. Eee insanoğlu iyi ve güçlüye öykünür daima. Herkes imrendiğini takip eder, bir nevî gıpta ettiklerini yaşarmış böylelikle.
Babacığım, sen haklısın emojileri anlamamakta, ben anlayamıyorum hâlâ. Kullansam da arada sırada. Teknoloji iyi güzel şey vesselâm, lâkin anlat bakalım anlatabiliyorsan ikonlarla 'İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı'’yı...Koy bakalım işaretlerle 'Boğaziçi Köprüsü, kulak ve gözleri kapalı bir adam'ı, aynı etkiyi yaratır mı? Hem bakalım, herkesin gözlerini kapattığında dinlediği İstanbul aynı mı?!