Pastanedeki buluşmamızdı, sanıyorum ona bir rüyamı anlatıyordum.
Çok seviyorum onu, olmayan kardeşim yerine koyuyorum heralde. Bendeniz evin en küçüğüyüm, isterdim ablalık edebileceğim birileri olsun. Heyhat hayat, planda yok demek ki. Karşımda bütün naifliği, nezaketi ve duyarlılığıyla oturuyor. 3 hediye getirmiş bana, hayatımda aldığım en güzel hediyelerden, beni böylesine inceden inceye düşünmesi...Bunu çok kimselerden görmedim şimdiye kadar, benden söylemesi.
Ehli keyif tarafım için çikolata, mistik tarafım için bir tesbih, bitmek bilmeyen Hakikat arayışım için bir kitap. Önümüzde hediyeler rüyamı dinlerken ilgiyle, çözüveriyorum birden tüm hikâyeyi. İnsan insanın ilacı, şifası. Ona anlatırken buluyorum kaç gündür beynimin ince kıvrımlarından dolanan rüyamın anlamını. Hayret.
Ben eski zamanlarda yaşamalıymışım, bilir misiniz, eskiden rüya tabircileri varmış payitahtta. Eskilerin deyimiyle Pây-i Taht. Yani tahtın bulunduğu yer, merkez, başkent. Eee İstanbul bu, Napolyon’a “Tüm dünya tek bir devlet olsa başkenti İstanbul olurdu” sözünü sarf ettiren, tarih boyunca 100’den fazla isim konduğu rivâyet edilen güzide şehir. En beğendiğim adlarından biri 'mutluluk kapısı' anlamına gelen Dersâdet.
Rüya görüldü mü kayıklarla Hasköy civarına geçilirmiş eski İstanbul’dan. Ne otantik, ne masalsı, ne hoş. Şimdilerde samimi bir yüreğe, saf niyetli birine dökebiliyor insan yüreğinin içini. En azından benim için böylesi geçerli. Bu bizim şifremiz oluyor, “Kuşlar uçuyoo”. Ne zaman kuşlar uçsa, havalansa aklına düşüyorum güzel insanın. Yazıyor bana;
“Canım ablam,
3 gün önce gece hiç uyuyamadım, sabaha karşı daldığımda da uyanır uyanmaz sen aklıma gelmiştin. Aynı gün okula geçtim bölümden kütüphaneye doğru yürürken birden birsürü kuş uçuverdi, tıpkı o gün pastahanede otururkenki gibi..
Dün yine aynı şey oldu..
Ve bu sabah Hacı Bayram Veli Hz türbesine gideyim dedim...Ney sesi, su sesi, Ankara'nın bu ayazının ilk kez içimi ısıttığını hissettim, orada da aklıma geldin senin için bahçede dua ederken tam o anda yine milyon tane kuş uçtu aniden, hem de herkesin dikkatini çeker cinsten...Ben de dedim bu bir işaret, ve başladım yazmaya :)
Gerçekten iyi misin ablacım?
Hayatta tesadüflerin olduğuna hiç inanmadım.. Hep şuna inandım; olaylar bizim göremediğimiz şekilde öylesine birbirine bağlı ki.. Hiçbir şeye bağlanmasa da bana seni hatırlatması en güzel bağlayış...”
Sonrasında sık sık yazışıyoruz, ne kadar yorgun olsam, ne kadar meşgûl olsam, onun yazdıklarını okumak içimi ferahlatıyor sanki. Herşeyi unutuyorum, açlığı bile. Şakıyor bana minik bir kuş misali. “Duamdasın” diyor sık sık. Birisinin aklında, hayatında hatta yatağında olunabilir elbette, peki ya duasında? Bu nasıl özel bir yer Allah’ım, nasıl da kendimi ayrıcalıklı hissettiren!
Anlatsaydım ona içimi burkan meseleyi, gönlümün taa içini, biliyorum ela renkli gözlerini açarak diyecekti ki, “Ablacım ne demek isterdin O’na?”
Ne mi demek isterdim? “Sendeki olgunluk başka kimselerde yok. Benim derinliğime ne kadar uyumlusun, farkındasın değil mi? Bir sürü insanla muhabbet ettim, seninle yaptığımız konuşmaların kıyısına yanaşamadı. Sen beni bırakıp uzaklara gitsen de, bana yakındayken hissettirdiklerin çok özeldi. Sonrasında lafı uzatmaz, sıkıca sarılırdım...”
O da ve muhtemelen O da bana sarılacaktı, dedim ya baldan tatlı.
Kuşlar yine tepemde, hayret.
Bazen hayatta herşey yorabiliyormuş insanı; umut etmek bile. Başımın üzerinde kuşlar çığlık çığlığa. Bense susuyorum inadına, yüksek sesle susuyorum âdeta. Altı kalın koyu çizgilerle...
Hiç yorum yok
Yorum Gönder